Nasipte varsa, ilerde köşedeki kasap kesin bizim Hasip’tir demeyi çok istemiştim küçüklüğümden beri. Ama genel olarak dile getirmemede karar kılmıştım şu ana kadar.
Küçüklüğüm demişken; atlet ve fanila arasındaki üç farkı bulmakla kendimi görevlendirmiş olmam herhalde bu yaşlardaki akıl almaz zihinsel gelişimimin öncülüğünü yapmış olabilir. Yine de bu gelişim ivmem şu yaşımda bile ışıl ışıl parlıyor. Ne dersiniz ? Ne derseniz deyin yahu, lafın gelişi sordum zaten.
Gece olduğundan size de denk geliyor mu bilmiyorum, ama o bulaşıklıkta kendine yer edinmemiş, diğer tabaklar ile arası kötü, belki de büyürken ailesi yeterince ilgilenmedi diye içine kapanık olan kadeden bahsetmek istiyorum. Hani aniden tam sessizlik varken yerine hunharca yerleşmeye karar verir ve bir şangırtı gelir ya içeriden; işte o hırbodan bahsediyorum. Kendisi ile bu akşam tanıştık. Bana uzuuun uzun hayat hikayesini anlattı. Sempatik bir tipe benziyordu ama o sırada kendimi acaba kenarda duran limon bozulmuş mudur sorusuyla meşgul ediyordum, haliyle dinlemedim. Oysa çok iyi bir dinleyiciyimdir sanırım, belki, bir ihtimal… Neyse, uzun hikayesi ardından ki sanırım takribi iki üç dakika sürmüş olabilir, kendisine “hadi canım, cidden mi?” tepkisi vererek durumu kurtarmışken, daha sonra da aynı haltları yiyebileceğini itiraf edince daha da beklemeden dolabın ücra köşelerine tayinini istedim. Dilekçeyi bizim apartman yöneticisine verecektim ama sanıyorum kaselerle olan iletişimimi yadırgadığından kapıyı sıfatıma çarpmak suretiyle tepkisini gösterdi. Ne yapacağımı bilemediğimden emniyet güçlerine haber verdim. Sağolsunlar, zeplin ile gelip camlardan içeri dalıp aksiyon filmlerindeki ya da yerli komedi programlarındaki heyecanı bana yaşattıktan sonra kaseyi tevkif ettiler. Şimdilerde Teksas civarlarında yeni kardeşleri olabilsin diye taş kırıyormuş, öyle bir duyum aldım. Hayat bazen çok zor…
Neyse üşendim şimdi.
Konuyu bilahare toparlar, bohçacı ablalar ile size iletirim.
Haydi eyvallah.