Gözlerimi evdeki masaya dikmiş o gofretin son parçasını yesem mi yemesem mi diye takribi olarak bir 45 dakika geçirdiğimi itiraf etmek istiyorum. Ama kendisi de bir o kadar süre benimle göz göze durdu, lütfen bu ayrıntı atlanmasın. İletişimimiz tamamiyle “sen sus, gözlerin konuşsun” kapsamında olmasına rağmen, onun gözlerini bulmak imkansız gibiydi.
Elimi masanın üzerine doğru uzattım, nereden baksan masa ile elim arasında 15 santim bir yükseklik vardı. Yememek için bir yandan kendimi sıkıyor, bir yandan da için için o son lokmanın keyfini çıkarmak istiyordum. Onun yönünden sanki mıknatısmışız da ters kutuplardaymışız gibi itici bir güç bana inatla karşı koyuyordu. Her elimi ilerletişimde daha da zorlanıyor, alnımda damla damla terler birikmesine sebep oluyordu.
Kafamı toplamış, tam elimi ona yaklaşmışken; kan ter içinde uyandım. Rüyaymış lan. Gofret dediğin biter, son lokmayı bırakmak da neymiş zaten…
Neyse,
Öperim gözlerinizden.